Aşırı Sağcı Geert Wilders, Müesses Nizam Müsamaha Gösterdiği için Hollanda Seçimlerini Kazandı – Helmer Stoel


Aşırı sağcı siyasetçi Geert Wilders’in, Hollanda’nın Scheveningen kentinde, 22 Kasım’da yapılan seçim sonuçlarına tepkisi. (Remko de Waal / ANP / AFP, Getty Images aracılığıyla)

Hollandalı aşırı sağcı Geert Wilders’in seçim zaferi şok olarak değerlendirilse de yükselişi uzun süredir devam ediyordu. Ana akım muhafazakârlar yıllardır onun konuştuğu konuları tekrar ettiler ve şimdi onu pekâlâ başbakan yapabilirler.

Çarşamba günü yapılan Hollanda seçimleri, Avrupa’nın dört bir yanına şok dalgaları gönderdi. Geert Wilders’in aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV), sandık çıkış anketlerine göre parlamentodaki 150 sandalyenin 37’sini kazanarak Hollanda’daki en büyük parti haline geldi. Savaş sonrası Hollanda tarihinde hiçbir zaman bir aşırı sağ parti böylesi büyük bir zafer kazanmamıştı. Yorumculara inançsızlık ve öfke hâkim olsa da bu inandırıcı değil çünkü Wilders’in ilerleyişi aslında uzun süredir devam ediyordu.

Hiç kuşkusuz bu sonuç sağın daha da radikalleşmesinin belirtisi. Her ne kadar “hayat pahalılığı” krizi ve hükümetin demokratik hesap verme zorunluluğu konuları bu seçimde ön plana çıksa da göçün siyasileştirilmesi belirleyici oldu. On yıllardır arada sırada yükselse de son hükümetin düşüş nedeni olmasıyla yeniden merkeze oturdu. Oksijen sarısı saç tarzı Donald Trump’tan önce tartışma yaratan bir moda ifadesi haline getiren Wilders, kendi seçim sloganı için ise Trump’tan ilham aldı: “Önce Hollandalılar”.

Başbakan Mark Rutte yönetiminde on üç yıl boyunca yıkıcı neoliberal politikaları sürdüren liberal-muhafazakâr Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD), göçle ilgili mesajlar vermeye odaklanarak tehlikeli bir oyun oynadı. Dilan Yeşilgöz liderliğindeki parti, 34’ten sandalyeden 24’e düşerek ağır bir yenilgiye uğradı. Nevzuhur Pieter Omtzigt’in Hristiyan-demokrat Yeni Toplumsal Sözleşme partisi (NSC) ise 20 sandalye aldı. Frans Timmermans liderliğindeki merkez sol ittifak (PvdA-Yeşil Sol), 25 sandalyeyle ikinci büyük güç olsa da geneldeki sağa kayışı dengelemekte yetersiz.

Aşırı Sağın Normalleştirilmesi

Geert Wilders daha önce, seçimlerde dokuz sandalye kazandığı ve partisinin adını Özgürlük Partisi olarak değiştirdiği 2006’da bir atılım yapmıştı. 2001’deki 11 Eylül saldırılarının ardından “Hollanda’nın İslamlaştırılması” uyarısını yapan aşırı sağcı Pim Fortuyn’un varisi olan Wilders, İslam’a karşı hayali bir kültür savaşını partisinin başat siyaseti haline getirdi. Özünde değişmeyen ilk programı, Hollanda anayasasının ayrımcılığı yasaklayan 1. Maddesinin kaldırılması ve “Yahudi-Hristiyan ve hümanist gelenek ve kültürün hakimiyetiyle” ilgili bir maddeyle değiştirilmesi çağrısında bulunuyordu.

O zamandan beri -özel mülk yapısındaki bu “partinin” tek üyesi olan- Wilders, kendisini Hollanda siyasetinin aziz istenmeyen kişisi olarak sundu. Diğer şeylerin yanı sıra, imamların konuşmasının yasaklanması ve kendi ürettiği aşağılayıcı bir terim olan “kopvoddentaks” yani başörtüsü giyen Müslümanlara özel bir “kafa paçavrası vergisi” uygulanması çağrısında bulundu. 2010’da o kadar iyi bir sonuç elde etti ki VVD ve Hristiyan Demokrat Çağrı, dışarıdan desteğine bağımlı bir hükümet kurmuşlardı. Bu, Hollanda aşırı sağının yükselen normalleştirilmesinde bir dönüm noktası oldu.

Mark Rutte yönetimindeki VVD, bu paradigma kayışında önemli bir rol oynadı. PVV ile Thierry Baudet’in Demokrasi için Forum (FvD) partisi gibi küçük, her daim sağcı rakiplerden gelen dış baskılar ve VVD içindeki dahili memnuniyetsizler nedeniyle parti, kendi klasik liberal değerlerinden vazgeçti ve giderek aşırı sağın dilini benimsedi. Mark Rutte her zamankinden fazla “mülteci krizinden” bahseder oldu.

Ursula von der Leyen ve “pragmatik” İtalyan aşırı sağcı lider Giorgia Meloni ile birlikte Tunus’la, insan hakları örgütlerine göre mültecileri çölde kendi başlarının çaresine bakmaya terk eden bir anlaşma yaparak Avrupa çapında önemli bir rol oynadı. X’te (eski Twitter), Rutte “gerçek bir dönüm noktasından” muzaffer bir şekilde bahsetti. 7 Temmuz’da, sığınmacıların aile birleşmesi sayılarıyla ilgili oportünistçe bir ültimatom verdiğinde, son kabinesi dağıldı.

Uydurma bir Sığınmacı Krizi

Hollanda’da artan gıda ve enerji fiyatları ve devam eden barınma kriziyle birlikte, “sosyal güvenlik” konusu bu seçim kampanyasına hâkim oldu. Refah devletinin restorasyonu çağrısıyla birlikte, bilhassa Hristiyan-demokrat Omtzigt bunu bir siyasi gündem olarak kabul ettirmeyi başardı. Ama son haftalarda, pek çok televizyon tartışmasında ve basılı medyada, kimlikçi mantık artan bir şekilde bu tartışmada yankı buldu. Devletin refahından herkes yararlanamazdı, makul fiyatlı konut yetersizliğinin nedeni sonu gelmeyen sığınmacı akınıydı.

Bu açıkça bir siyasi çatkı, hatta Sağın ürettiği bir siyasi masal. Rakamlar gösteriyor ki sığınma başvurusu yapanların sayısı 1990’dan beri neredeyse aynı kalmış. Hatta, göç edenlerin yüzde 90’ından fazlasını, yabancı öğrenciler de dâhil olmak üzere göçmen işçiler ve nitelikli çalışanlar oluşturuyor.

Düşük ücretli işçi darlığıyla nitelenen Hollanda ekonomisi, uzun süre işçi göçünden nemalandı. Göç uzmanı Leo Lucassen’in belirttiği gibi: “Dağıtım, lojistik, mezbahane, tarım ve bahçecilik sektörlerinde büyük ölçüde Polonyalılar, Romenler ve Bulgarlar istihdam ediliyor. Bunu da pek çok Hollandalı’nın kaçınacağı aşırı esnek çalışma saatlerine sahip çalışma koşullarında yapıyorlar.”

Bu seçimler esnasında, bu yüzde 90’la ilgili çok az konuşuldu. Wilders, Hollanda’yı “bir büyük sığınmacı merkezi” olarak tarif etti. Ama rüzgarın estiği yönü hissederek yaklaşımını değiştirdi. Bildik İslam karşıtı söylemi yerine, sığınmacıları dışarıda tutmaya odaklandı ve hükümette yer alabilmek için anayasa karşıtı önerilerini bırakacağının sinyalini verdi.

Bu nedenle ana akım medya, Wilders’in “daha ılımlı” bir hâle geldiğininden söz etti. Ama bu sadece görünüşte böyle, programının özünde ayrımcı ve ırkçı olan içeriğinde değil, iletisinde sinsi bir değişiklik yaptı.

Yaklaşan Sağ Hükümet

Avrupa’nın her yanında olduğu gibi, PVV’nin Hollanda’daki zaferi de aşırı sağın uzun süredir normalleştirilmesinin bir sonucu. Aşırı sağla rekabet halindeki VVD, oportünistçe göçe oynamak istedi ama geri tepti.

Wilders’in partisi seçmenlerinin yaklaşık yüzde 15’ini VVD’den çekti ve ciddi sayıda daha önce oy vermeyen seçmeni harekete geçirmeyi başardı ki bunlar da yüzde 12 oyun sahibi. Irkçı İslam karşıtı ideolojisine bağlı küçük çekirdek tabanın dışında, daha geniş tabanı ülkenin dört yanından ve farklı sınıflardan geliyor. Muhtemelen birçoğu daha az radikal müesses nizam partilerinden duydukları hoşnutsuzluk nedeniyle oy verdi.

Üzücü bir şekilde, merkez sol Timmermans, Wilders’i sadece tepkisel ve duygusal olarak muhatap aldı ve karşılık olarak güçlü bir söylem sunmak yerine farklı vesilelerle “durdurulması” gerektiğini ifade etti. Partisi PvdA-Yeşil Sol, kampanyanın son aşamasında, “stratejik olarak” oy istedi.

Hollanda’nın bir sonraki hükümetinin kurulmasının çetrefilli olduğu bir gerçek. Çoğunluk için PVV, VVD ve NSC koalisyonu veya bir Wilders karşıtı kabine olarak VVD, NSC ve PvdA-Yeşil Sol koalisyonu mümkün. VVD ve NSC içindeki bazılarının, daha önce kendisiyle hükümette yer almayı reddettiklerine dair açıklamalarla Wilders’e karşı gösterdikleri sembolik direniş de çoktan uçup gitmiş gibi görünüyor. Seçimlerden bir gün sonra, VVD lideri Yeşilgöz “yeni bir gerçeklikten” bahsetmeye başladı bile.

Avrupa’nın pek çok yerinde olduğu gibi, Hollanda solu da yeni bir buz çağıyla karşı karşıya gelmiş gibi görünüyor. PvdA-Yeşil Sol, ekolojik dönüşümle ilgili “yeşil” konuları sosyal güvenlik gibi “kızıl” konularla doğru bir şekilde eşleştirmiş gibiydi ama Timmerman’ın Avrupa Yeşil Yeni Anlaşması’nın eski mimarı olarak sicili nedeniyle sosyal tarafın hilafına ilkim politikasına odaklandı. Sosyal güvenliğe dair ikna edici bir gündeme sahip tek güç olan Sosyalist Parti (SP), dokuz sandalyeden yediye indi.

Yani bugün top aşırı sağın sahasında. Bu tehditle karşı karşıya kalan Solun ise bitmek bilmeyen şekilde kendi siyasetinden taviz vermeyi bırakması ve artık yeniden mücadeleci olması gerekiyor.

24.11.2023

Helmer Stoel

Kaynak: Jacobin

Çeviri: Kontra Salvo

Yorum bırakın