Sendika Karşıtı Justin Trudeau – Gerard Di Trolio


25613452631_813e0836f3_k

Justin Trudeau, Washington DC’de Dünya Bankası merkezinde. Mart 2016. Dünya Bankası / Flickr.

Trudeau bir dizi büyük greve son vermek için yasadışı baskı uyguluyor. Ama sendikalar kendilerini kurtarmaları için mahkemelere bel bağlayamaz – sadece doğrudan eylem sonuç elde edebilir.

Kanada hükümeti 26 Kasım’da, Kanada Posta İdaresi’nde çalışan posta işçilerinin 22 Ekim’de başlattığı dönüşümlü greve(1) son vermek için işe döndürme düzenlemesini kullandı.

Ülkenin en militan sendikası olan Kanada Posta İşçileri Sendikası (CUPW) üyeleri, yeni bir sözleşme üzerine Kasım 2017’den beri müzakere içindeler. İş güvencesi, eşit ücret, sağlık ve güvenlik için mücadele ediyorlar. Çevrimiçi alışveriş sayesinde Kanada Posta İdaresi 2017’de 144 milyon dolar kâr etti. Kanada’da esrarın (en büyük eyalet Ontario’da sadece çevrimiçi teslimatla mümkün olacak şekilde) yasallaştırılmasıyla kârın daha da artması bekleniyor.

Hükümet bunu posta işçilerine ilk defa yapmıyor. Ancak işe döndürme düzenlemesi Justin Trudeau hükümeti tarafından ilk defa kullanılıyor.

Burada bir çifte ironi var. İlki, Trudeau, 2015 seçim kampanyası sırasında önceki Muhafazakâr hükümete kıyasla iyileşmiş ilişkiler vaat ederek ve Trump’la NAFTA’nın yeniden müzakere edilmesi sırasında sendikalara da masada yer vererek işçilere elini uzattı. Bu ittifak muhtemelen artık sona erdi. İkinci olarak, kamu sektöründeki grevleri ve uyuşmazlıkları çözmek için getirilen işe döndürme düzenlemesi, Trudeau’nun babası zamanında başlamıştı. Stagflasyon krizi sırasında yapılan 1974 federal seçimlerinde Pierre Trudeau, Muhafazakâr karşıtlarının önerdiği bir önlem olan ücret ve fiyat kontrollerine karşı etkili bir kampanya yürütmüştü. Liberaller o seçimleri kazandılar ve 1975’te sözlerinden dönerek önlemleri uyguladılar.

Ücret ve fiyat kontrolleri rejimi devreye girer girmez, bunu hem federal hem de eyalet bazında özgür toplu pazarlığa müdahale izledi. 1980’lerin başlarında, enflasyon bir sorun olmaya devam ederken başlayan durgunluğa karşı bu politikalar ekonomiyi istikrara kavuşturmak için geçici önlemler olarak sunulmaya devam etti. Ama hükümetlerin ekonomik sorunlarla başa çıkmak için geçici önlemler olduğunda ısrar ederek kullanmaya devam ettiği kamu sektöründe toplu pazarlığa müdahale, 1980’lerin ortasına kadar devam edecek ve Leo Panitch ve Donald Swartz’ın kalıcı istisnacılık terimini bulmalarına yol açacaktı.

Kanada’da kalıcı istisnacılık rejimiyle ilgili fikir edinmek için ülkenin Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kayıtlarına bakmak yeterli. 1982 ve 2015 arasında Kanada, seksen altısı eyalet ve federal iş yasasıyla ilgili olmak üzere ILO’nun Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi’ne hakkında en çok şikâyet yapılan ülkelerden biri oldu. ILO bunların seksen beşiyle ilgili karar verdi ve yetmiş sekizinde örgütlenme özgürlüğü ilkesinin ihlal edildiğini tespit etti.

Hükümetlerin işe döndürme düzenlemesi aracılığıyla grev hakkını ve özgür toplu pazarlığı zayıflatmak için kullandığı yasal zemin, Kanada Yüksek Mahkemesinin 1987’de İş Yaşamı Üçlüsü olarak bilinen üç kararıyla desteklendi. Ama Kanada sendikaları dava açmaya ve federal ve eyalet hükümetleri de kamu sektörü çalışma uyuşmazlıkları söz konusu olduğunda kalıcı istisnacılığı uygulamaya devam ettiler. 1990’lar işe döndürme düzenlemesinin sık sık kullanılmasına ve Alberta ve Ontraio gibi eyaletlerdeki kamu sektörü toplu sözleşmelerinde tek taraflı değişiklere sahne oldu.

İşçi hareketinin kendi lehinde mahkeme kararı alma stratejisi yirmi birinci yüzyılda da devam etti. 2007’de Yüksek Mahkeme, British Columbia eyaleti hükümetinin Kanada Haklar ve Özgürlükler Sözleşmesini (Sözleşme) ihlal ettiği kararını verdi ve eyaletteki hastane işçilerinin toplu sözleşmesini parça parça eden bir yasanın bazı kısımlarını iptal etti. Nihayet toplu pazarlık hakkı Sözleşme kapsamında kabul edildi. (Bununla beraber iptal edilen yasanın 2002’de geçtiğini bilmek önemli)

Bir sonraki büyük gelişme 2015’te yaşandı. O yıl Kanada Yüksek Mahkemesi, Yeni Çalışma Yaşamı Üçlüsü diye bilinen üç kararını açıkladı. Bu yeni kararlar ilericiydi ve eski üçlüyü tersine çevirdiler. En önemli gelişme, bu kararların grev hakkını, örgütlenme özgürlüğü ilkesini temel alan toplu pazarlığın esası olarak tanımasıydı. Aynı zamanda kabul edilen bir başka konu da yönetimden bağımsız bir sendikaya katılma ve kurmanın anayasal bir hak olarak tanınmasıydı. Kararlar aynı zamanda, işlerinin toplumun gündelik işleyişinde çok önemli olduğu gerekçesiyle belirli kamu sektörü işçilerini grevden muaf tutmakta kullanılan “temel hizmetler” düzenlemesini de sınırladı. Bu kararların ardından, daha önce 2011’de posta işçilerine karşı kullanılan işe döndürme düzenlemesi, Ontario’daki bir mahkeme tarafından Sözleşme’nin ihlali olarak kabul edildi.

Görünüşte, işe döndürme düzenlemesini tekrardan kullanma kararı Kanada hükümeti için bir yenilgi. Ama düzenlemeye karşı herhangi bir davanın onların mahkemelerinden geçeceğini unutmamak önemli. Geçen yıl, Ontrario’daki hem Liberal hem de Muhafazakâr hükümetler, eyaletin kolejlerindeki beş haftalık grevin ardından işe döndürme düzenlemesini kullandılar. Ontario’nun yeni Muhafazakâr hükümetinin ilk işlerinden birisi, Toronto’daki York Üniversitesi’ndeki öğretim görevlileri ve asistanların yaklaşık beş aylık grevini Temmuz sonunda bitirmek oldu. Bu olayların hiçbirisinde mahkeme, hüküm verilmesi için uygulamayla ilgili ihtiyati tedbir kararı almadı ki nihai bir mahkeme kararının çıkması birkaç yılı bulabilir.

Bu nedenle nihayetinde mahkemeler, haklarını grev alanlarında, sokaklarda, mahallelerde savunabilen güçlü bir emek hareketinin alternatifi değildir. Yazar Barry Eidlin, ABD ve Kanada’da Emek ve Sınıf Fikri kitabında, Kanadalı yasa koyucuların örgütlü emeği bir sınıf temsilcisi olarak görmesi ve çalışma ilişkilerinin çatışmalı doğasının farkında olması nedeniyle Kanada’daki iş yasasının pek çok yönden ABD’dekine göre güçlü kaldığını ve hatta güçlendirildiğini, buna karşın ABD’de örgütlü emeğin diğer pek çoğu gibi çoğulcu doğaya sahip bir çıkar grubu görüldüğünü söylüyor.

Yüksek Mahkeme grev hakkını tanıyan kararında, işçiler ve yönetim arasındaki eşitsiz ilişkiyi vurguladı ve böylece bu hakkı neden özgür toplu pazarlık ve örgütlenme özgürlüğü için önemli gördüğünü belirtti. Ancak bu, Kanada emek hareketini kurtarmadı. Sendikalaşma oranı yaklaşık %30’la ABD’ye göre yüksek olsa da bunun nedeni kamu sektöründeki yoğunlaşma. Özel sektördeki sendikalaşma oranı düşüşte.

Sonuçta, yasa koyucular ve mahkemeler iş ilişkilerinin göbeğindeki çatışmayı kabul etse de patronların siyasetçileri etkilemek için hâlâ muazzam gücü var. Temel düzeyde sınıf çatışmasını kabul etmek Kanada siyaset kurumlarında arasında herhangi bir şekilde sınıf bilincine yol açmadı. 1980’lerden bu yana, kısmen Kanada Emek Kongresi tarafından kurulan sosyal demokrat Yeni Demokrat Parti (NDP) bile eyalet düzeyinde iktidardayken işe döndürme düzenlemesini yürürlüğe sokmakla ve kamu sektörü iş sözleşmelerini tek taraflı olarak görüşmeye başlamakla suçlu. Emeğin kurduğu bir parti bile Keynesçiliğin çöküşü, neoliberalizmin yükselişi ve Soğuk Savaşın bitişinin dayattığı ideolojik sınırlamalara direnemedi.

İlerici ve işçilerin lehine bir iş yasası geçirmek önemlidir. Ama her şeyden önce iş yasasının nasıl meydana geldiği hatırlanmalı. ABD gibi Kanada da modern iş ilişkileri rejimi oluşana dek şiddetli karşılaşmalardan payını aldı. Kanada’daki sendikalar ilk başta, 1872 yılında Toronto Matbaa İşçileri Sendikası federal hükümeti sendikaları yasallaştırmaya zorlayacak kamu desteğini toplayana dek yasadışıydı. Ve ABD ile Kanada’daki iş yasaları arasındaki her kıyas, Wagner Yasasının Kanada federal kararnamesinden dokuz yıl önce işçilere benzer sendika ve toplu pazarlık hakkı verdiğini dikkate almalı. Kanada’nın ABD’den her durumda daha ilerici olduğu kabulü saçmalık.

Böylece Amerikan ve Kanadalı olsun, ulusal farklılıkları istisnacılık sorunlarına indirgemek yetersiz. Her ülkede emek hareketinin yolunu çizen kurumsal ve ekonomik etkenler varsa da işçileri haklarını kazanıp koruyabilmesi için işçi sınıfı içerisinde derinlemesine örgütlenebilecek ve gerektiğinde doğrudan eyleme geçebilecek bir canlı emek hareketi gerekli. Emek hareketi böyle inşa edilir ve böylece kazanımlar sadece korunmaz, genişletilir de.

Ama emek hareketi ve müttefikleri bunu yeniden benimsemeye başlıyorlar. İşe döndürme düzenlemesinin olduğu diğer olayların aksine bu defa dava açmanın ötesinde gerçek direniş oldu. Liberal Parti’nin etkinlikleri aksatıldı, CUPW dışındaki sendikacılar ve diğer eylemciler, Kanada çapındaki Posta İdaresi işleme tesislerinde mahallelilerle birlikte grev hattı çağrılarında bulundular. Ottawa ve Halifax’ta bazı göstericiler tutuklandı. Protestolar devam ediyor ve duracak gibi değil.

Protestocular sadece pazarlık taleplerini vurgulamıyorlar, grev yapma ve özgür ve adil toplu pazarlık gibi anayasal haklarının da üzerinde duruyorlar. Bu, işçiler arasında haklarının ne olduğuna ve geçmişteki zaferlerini savunabilecek bir savaşçı emek hareketini yeniden inşa etmeye dair daha geniş bir bilinçlenmenin oluşmasına yardım edebilir. Dünyanın pek çok yerindeki emek hareketlerinin durumuna bakarsak sokaklarda ve işyerlerinde eylem yapmaya dönmek, yeni zaferleri kazanmak için tek yol.

(1) Dönüşümlü grev: işçilerin hepsinin aynı anda ve aynı yerde değil, değişimli olarak yürüttüğü grev biçimi. Grev yapan işçiler veya grev yapılan yerler her gün veya birkaç günde bir değiştirilebilir.

19.12.2018

Gerard Di Trolio

Kaynak: Jacobin

Çeviri: Kontra Salvo

Yorum bırakın